top of page
anne yazma.JPG

Yazma: çiçeksi bir dil

Yazmacılık, çok eskiden beri dokuma sanatı ile beraber gelişen, insanoğlunun süsleme ve süslenme ihtiyacı ile başlamış ilk el sanatlarından biridir.

Kumaş üzerine bir kompozisyon oluşturarak elle motif çizmek, özel bir fırça ile boyamak veya bu iş için oyulmuş tahta kalıplarla basılarak yapılan kumaş süsleme sanatına “Yazmacılık” adı verilir.

Yazmacılık tekniğinin esas özelliği, önce kalemle başlanıp daha sonra kalıba çevrilmesindedir. Bu teknikle “kalem” diye adlandırılan araç sanatçının adeta yazı yazar gibi büyük bir rahatlık ve ustalıkla kullandığı fırçasıdır. Yazmacılık adı bu sebeple “yazmak” fiilinden gelmektedir.

Bezeme sanatlarından biri olan yazmacılık günümüze varlığını koruyarak gelmiş geleneksel sanatlarımızdan biridir. Geçmişi çok gerilere giden Yazma sanatının kökleri 6 bin yıl önce Orta Asya’da yaşayan Proto Türkler dönemine kadar uzanıyor. Bu topluluk her türlü eşyayı

Geyik, keçi, kaplan v.s. gibi hayvanların motifleriyle beziyorlardı. M.Ö.2000-1000 yılları

arasında dört yöne yayılan Proto Türkler, gittikleri yerlere kendi kültürlerini de taşımışlar ve Anadolu’da Yazma sanatının temel taşlarını oluşturmuşlardır. Bu temel yapı taşları, Anadolu’lu ustaları tarafından Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı devirlerinde birbirinden güzel yazmalara dönüşmüştür. Yazmacılık sanatında kullanılan desen ve kompozisyonlar Türk süsleme sanatının temel karakteristik özelliklerini taşırlar. Selçuklu sanatının geleneksel çizgisini sürdüren süsleme sanatçıları, İslam dini gereğince insan ve hayvan motiflerini resmetmeleri yasak olduğundan hayal güçlerini zorlayarak, yeni süsleme motifleri geliştirmişler ve eserlerinde. Osmanlı’da çok kullanılan,  kıvrık hatlardan oluşan “ Rumi” ve ”Hatayi” üsluplarını sıkça kullanmışlardır.16. Yüzyılda Osmanlı sanatında çiçek ve yaprak bezekleri ile yeni bir üslup ortaya çıkmıştır ve en çok sevilen çiçek laledir. Bir devre adını veren lalenin yanı sıra rağbet gören diğerleri, karanfil, gül, zambak, kutsal bir önem atfedilen hurma, ebedi hayatı sembolleştiren selvidir. Nar bolluğu ve verimliliği temsil eder. Orta Asya’dan Anadolu’ya geçen geyik, at, kuş, horoz gibi stilize edilmiş hayvan figürleri de tolere edilerek zaman zaman resmedilmiştir. Dini duygulardan da etkilenen yazmacılık, ibadetlerde namaz kılanın altında seccade, başında yemeni olmuştur. Konuklar için kullanılmak üzere her evde bir yazma seccade bulundurulurdu. Başın secdeye geldiği yerde bir kandil motifi, ayak ucunda ise üzerine ayakların basılacağı motifler vardır.

Bu sanat dalının ürünleri başörtüsü, yastık, yorgan yüzü, seccade, bohça, mendil, yas mendili, gömlek gibi günlük yaşantının vazgeçilmez eşyaları olmuştur. Genç kızların çeyizlerinde, hatta saray eşyaları arasında yerini almıştır.

Genç kızlar ve kadınlar kişiliklerini, duygu ve düşüncelerini konuşma yoluyla ifade edemediklerinde renkleri, motifleri yazmalarla (yemenilerle) sembolleştirerek toplumla iletişim kurmuşlardır. Yazmalarda kullanılan renkler çeşitli anlamlar içerir. Sevgilisine sarı mendil gönderen genç aşıktır, sararıp solmaktadır. Mavi ümittir. Beyaz saadeti, kırmızı asaleti temsil eder. Yeşil arzudur, aşkta karşılık bekler, sükunetin ve cennetin rengidir.

Yazma, günümüzde artık seri üretime dayalı serigrafiyle yapılmaktadır, kimyasal boyalar kullanılmaktadır. Bazı bitkilerin çiçek, yaprak, kabuk veya köklerinden elde edilen doğal boyalara birkaç örnek: Kadın tuzluğu, cehri, boyacı papatyası: sarı, havacıva otu, boyacı aspiri, nevruz otu: kırmızı, ceviz, soğan: kahverengi, çivit otu ve fidanı: mavi, ebegümeci: yeşil, Afyon çiçeği( haşhaş ): eflatun.... Ne yazık ki doğal boyaların birçoğu terkibini bilen ustalarla birlikte yok olmuştur. Ümit ederim ki bize miras kalan bu kadim el sanatını gelecek kuşaklara taşıyabiliriz.

Yazma: un langage fleuri

Les yazmas sont des tissus à dessins qui sont nommés par leurs productions de la région d’origine et sont colorés par les teintes extraites de plantes. Depuis des siècles, ils sont devenus les favoris des femmes Anatoliennes et des femmes de Sérail. Chacun porte des récits concernant la vie.

            Yazma, c’est l’art de faire des dessins à la main ou avec un moule en bois sur les tissus en soie, en nansouk, en lin. Il s’est développé en Anatolie centrale et il a été employé à orner les anciennes maisons turques sur des objets favoris comme mouchoirs, couvertures, lits ouatés, couvre-lits, couvre-chefs, couvre-pieds, oreillers, trousseaux.

            Les couleurs qu’on utilise dans les yazmas Turcs possèdent plusieurs sens : le jeune garçon qui envoie un mouchoir jaune tombe amoureux et souffre de tristesse. La couleur verte est le désir et on attend une réponse de son amour. La couleur bleue est l’espoir. La blanche représente le bonheur. Mais par contre, la noire représente le deuil. La rouge est la noblesse et la violette est la richesse.

            On ne sait pas encore définitivement quand et où l’art de yazma a débuté. Mais comme il est un art d’estampe, les ressources écrites et les travaux archéologiques nous emmènent jusqu’aux époques préhistoriques.

            Chez les Turcs, la racine de l’art de yazma va jusqu’à l’époque Proto-turc qui vivaient il y a six mille ans entre la montagne Altay et la montagne Dieu en Asie Moyenne. Les Proto-turcs qui vivaient en nomade ornaient n’importe quel objet avec les motifs d’animaux comme cerfs, chèvres, antilopes, petits ours, tigres, etc. Mais l’Islam a interdit de dessiner des motifs humains et animaux, c’est pour cela que les artistes se sont dirigés vers des motifs végétaux.

            Entre 2000-1000 (avant J.C.) les Proto-turcs qui se propageaient vers toutes directions, ont transporté leurs cultures où ils sont devenus les premiers fondateurs de l’art de yazma en Anatolie.

            Depuis le commencement de la base de cet art jusqu’à la période de Selçuklu, Beylikler et Ottoman, il a été transformé en chef-d’œuvre grâce aux Maitres Anatoliens. Mais malheureusement les exemples qu’on a aujourd’hui, sont des exemples de l’Empire Ottoman concernant les XVI, XVII, XVIII, XIXème siècles.  

yazma.jpg

Comme le motif qui est utilisé sur ce yazma ressemble à un poignet, on l’a nommé ironiquement « le poignet de la belle-mère » (Kaynana Yumruğu).

  • Facebook Sosyal Simge
  • Instagram

Tüm hakları saklıdır. Tous les droits sont réservés.

©2020, Nurten'in Naif Dünyası tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page